Bir Operasyonun Anatomisi: Siyasette Tesadüf Yoktur
31.05.2025 10:09
Türkiye siyasetinde "zamanlama" hiçbir zaman basit bir ayrıntı olmadı. Hele ki yerel yönetimlerle ilgili alınan kararlar, kimi zaman siyasi tabloların gölgede kalan ama yön verici unsurlarından biri haline gelir. Son dönemde İstanbul’daki bazı belediyelere yönelik başlatılan operasyonlar, bu çerçevede yeniden değerlendirmeye muhtaç.
İlk operasyonun Beşiktaş Belediyesi'ne yapılması elbette bir tesadüf olamazdı. Çünkü Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat, sadece bir yerel yönetici değil, aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi içindeki “değişim” hareketinin en güçlü figürlerinden biriydi. Akpolat, kurultay sürecinde değişimden yana açık bir tavır almış, delegeler üzerinde de ciddi bir etki kurmuştu. Hatta, parti içindeki dengelerin değişmesinde kilit rollerden birini oynamıştı.
Beşiktaş’a yapılan operasyonun ardından, çok geçmeden ikinci dalga geldi. Bu kez hedefte, değişim hareketinin en üst düzey figürü sayılabilecek bir isim vardı: Ekrem İmamoğlu ve ekibi. İmamoğlu, bilindiği üzere Özgür Özel’le birlikte hareket eden, CHP'de yeni bir yönelim inşa etmeye çalışan ve bu uğurda "değişimin sembolü" haline gelen bir aktördü.
Süreç dikkatle okunduğunda, operasyonların sadece adli değil, aynı zamanda siyasi bir boyutu olduğu yönünde güçlü işaretler ortaya çıkıyor. Gözaltına alınan ya da hedefe konulan isimlerin ortak noktası, mevcut CHP yönetiminin yapı taşlarını oluşturmaları. Bir başka deyişle, partiyi geleceğe taşıyacak kadroların sistematik bir biçimde etkisizleştirilmeye çalışıldığı gözlemleniyor.
Burada ilginç olan nokta, bu operasyonların zamanlaması kadar, kapsadığı kişiler. Zira bunlar sadece CHP’li belediye başkanları değil; aynı zamanda değişimin taşıyıcıları, partiyi yeniden iktidar iddiasıyla buluşturmaya çalışan simalar.
Bu noktada zihinlerde şu soru beliriyor: Bu operasyonlar sadece yargının mı, yoksa siyasetin de bir ürünü mü? Dahası, bu süreçte eski CHP yönetiminin sessizliği ve yer yer yaptığı mesaj içerikli çıkışlar da bir başka soru işaretini doğuruyor. CHP’nin eski yapısının, kurultayda yeniden üstünlük sağlamak adına yaşanan gelişmeleri avantaja çevirmeye çalıştığı yönünde yorumlar yapılmakta.
Tüm bunların üzerine, “iktidar cephesi”nin de bu dengeleri kendi lehine kullanma çabası dikkat çekiyor. Çünkü yerel seçimlerde İstanbul gibi büyükşehirlerin elde tutulması, merkezi iktidarın elinde olmayan alanların da siyaseten dizayn edilmesini zorlaştırıyor. Bu bağlamda, değişimci kadroların zayıflatılması hem CHP içi mücadelede bir avantaj, hem de genel siyasette bir müdahale alanı yaratıyor.
Görünen o ki, CHP içinde yaşanan dönüşüm sancıları sadece bir parti içi mesele değil; daha büyük bir stratejinin parçası. Bu stratejide bazı yerel yönetimlerin gözaltına alınması, aslında bir mesaj taşıyor: “Değişimi getirmek kolay olmayacak.”
Sonuç olarak, bugün yaşananlar bir yolsuzlukla mücadele görüntüsü altında şekillense de, satır aralarını okuyanlar için çok daha derin bir politik mühendislik süreci işliyor olabilir. Her şeyin bir plan ve program dahilinde yürüdüğü izlenimi veren bu gelişmeler, bize bir kez daha Türkiye siyasetinde "hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını" hatırlatıyor.