CHP’nin Direnci, Halkın Ortak Nefesine Dönüştü

CHP’nin Direnci, Halkın Ortak Nefesine Dönüştü

01.09.2025 22:45

19 Mart sabahı İstanbul Büyükşehir Belediyesi hattına uzanan dalga, aylar öncesinden örülen baskı mimarisini görünür hale getirmişti. İktidar ilk otuz gün içinde muhalefetin ritmini bozmayı ve örgütü moral kaybına sürüklemeyi hedeflemişti. Bunlar planın şok etkisiyle çalıştırıldığını, kolluk ve yargı hamlelerinin sıkıştırılmış bir takvime bağlandığını gösteriyordu. Ancak sonuç bekledikleri gibi olmadı. CHP tam tersine ritmini artırmış, meydanlarda düzenli bir karşı hamle kurmuştu.

Esenyurt ve Beşiktaş’tan 19 Mart’a Giden Yol

Süreç Esenyurt tartışmalarıyla başlamıştı. “Kent uzlaşısı” başlığı üzerinden yükselen kriminalizasyon çabası, yerelin siyasal meşruiyetini aşındırmaya dönük bir hazırlık gibi görünmüştü. 2024 sonundan itibaren belediye yöneticilerinin ifadeye çağrılması, bazı isimlerin gözaltına alınması ve dosyaların genişletilmesi, 2025’e gelindiğinde daha belirgin bir çerçeveye oturmuştu. 13 Ocak’ta bu hat Beşiktaş’a taşındı. Sabah saatlerinde başlatılan operasyon, kentin sembolik merkezlerinden birinde CHP’ye gözdağı verme amacı taşıyordu. O gün “sıranız gelecek” mesajı hem belediye koridorlarında hem de kamuoyunda hissedilmişti.

19 Mart bu zincirin miladı olmuştu. Ekrem İmamoğlu gözaltına alınmış, kısa süre sonra Silivri’ye sevk edilerek tutuklanmıştı. İddialar çok başlıklıydı. İhale süreçleri, örgüt isnadı, veriler ve başka başlıklar aynı dosyada bir araya getirilmişti. İlk 30 günde sokak tepkisinin kırılacağı, toplumda geri çekilme duygusunun üretileceği varsayılmıştı. Protestolara getirilen sert sınırlamalar ve gazetecilere yönelik baskılar bu hesabın parçasıydı. Fakat beklenen sönümlenme gerçekleşmemişti. CHP o günden sonra neredeyse haftada iki miting temposuna oturmuştu. Yaz sonuna gelindiğinde sayı elliyi geçmişti. Beyoğlu buluşması ellinci miting olarak kayda geçmiş, Sinop’ta yapılan buluşma elli birinci miting olmuştu. Özgür Özel’in sahadaki performansı, kurduğu yeni siyasal dil ve örgütle kurduğu sıcak temas bu ritmi güçlendirmişti. “Durduramayacaksınız” vurgusu giderek bir slogandan çok gerçekliğe dönüşmüştü.

 

Direnişin Siyasal Teorisi ve Pratiği

Bu dönemi siyasal teori açısından okuduğumuzda, rızanın üretilemediği yerde zorun devreye sokulduğunu görüyoruz. Gramsci’nin tarif ettiği zor ve rıza dengesinde, iktidar rıza üretiminde tıkanmış ve olağanüstü hukuk ile cezalandırıcı pratiklere yaslanmıştı. Yine de hegemonya yalnızca zor ile inşa edilememişti. CHP mitingleriyle, yerelin gündelik sorunları ile demokratik talepleri birbirine dikişleyen bir karşı ritim kurmuştu. Bu ritmin iki ayağı öne çıkmıştı. Birincisi süreklilikti. Haftada iki buluşma aralığı, dağılma yerine toparlanma üretiyordu. İkincisi coğrafi yayılımdı. Sadece metropol değil, çevre kentler de bu ritim içine alınmıştı. Böylece “yalnız değiliz” duygusu bir slogandan öte ortak bir deneyime dönüşmüştü.

Özgür Özel’in dili bu süreçte belirleyici olmuştu. Ajitasyona meyleden enerjiyi kurucu bir hatla birleştirmiş, meclis kürsüsüyle meydanı aynı siyasal cümlede buluşturmuştu. Seçim güvenliği, yerel özerklik, sosyal politika, ifade özgürlüğü gibi başlıklarda somut bir mücadele programı sahaya taşınmıştı. Özel’ün meydanlarda kurduğu ritim parti teşkilatının da ritmini yükseltmişti. Yerelde emek ve hizmet siyaseti, ulusal ölçekte demokratikleşme gündemiyle yeniden bağlanmıştı.

İmamoğlu’nun tutukluluğu iktidarın cezalandırma amaçlı hamlesi olmuştu. Buna rağmen kamuoyunda tersine bir sonuç doğmuştu. İmamoğlu’nun içeriden kurduğu sakin, kararlı ve net dil, meşruiyet duygusunu pekiştirmişti. İddia zeminindeki boşluklara ve yalancı tanıklık iddialarına dikkat çekmesi, toplumda dosyaların siyasi nitelikte olduğu kanaatini güçlendirmişti. Bu kanaat sahadaki dayanışmayı büyütmüş, meydanlarda yükselen sesleri ortak bir siyasal itiraza çevirmişti.

Karşı Ritmin Üç Özelliği ve Siyasal Sonuçları

Bütün tabloya bakınca 19 Mart’tan sonra kurulan karşı ritmin üç özellik taşıdığını görüyoruz. Birincisi hızdı. İktidar ilk ayda sönümlenme beklemişti, CHP aynı ay içinde hızlanmıştı. İkincisi yayılımdı. Operasyon hattı genişledikçe miting coğrafyası da genişlemişti. Üçüncüsü içerikti. CHP yalnızca savunma yapmamış, kurucu bir programın başlıklarını da tartışmaya açmıştı. Bu nedenle süreç savunma hattından taşarak demokratikleşme gündeminin yeniden kurulmasına yönelmişti.

Zor aygıtı geri adım attırmamıştı. Bu yüzden iktidar yaz aylarına doğru yeni dalgalar denemişti. Hukuk dosyaları kalınlaştırılmış, belediye koridorlarında yeni aramalar yapılmış, farklı illerde gözaltılar sürmüştü. Yine de meydanlarda kurulan ritim sahayı terk etmemişti. CHP bu ritmi örgütlü sabra çevirmişti. Mahalle örgütlerinden gençlik kollarına, belediye çalışanlarından sivil topluma kadar uzanan yatay ağlar güçlenmişti. Bu ağlar taşınan mesajın sürekliliğini sağlamış, iktidarın kurmak istediği “yorgunluk sendromu”nu boşa çıkarmıştı.

En belirgin sonuç şuydu: İktidar zor arttıkça rızayı daha fazla kaybetmişti. Muhalefet ritmi korudukça meşruiyeti daha çok büyütmüştü. Siyasal denge burada değişmişti. CHP’nin nefesi kesilmemişti. Çünkü o nefes bir partinin nefesi değil, milyonların ortak soluk alış verişi olmuştu. İşçisiyle, emekçisiyle, öğrencisiyle, emeklisiyle, adalet arayanıyla birleşen bu soluk, meydanlarda somut bir siyasal güce dönüşmüştü. Bu güç yalnızca savunma yapmamış, yarına dönük kurucu iddialarını da canlı tutmuştu.

Geleceğe Yönelik Okuma

Bugünden baktığımda görev açıktı. Bu ritim yerel hizmet ile ulusal program arasında sağlam bir köprüye dönüştürülecekti. Belediyelerin şeffaf, kapsayıcı ve sosyal politika odaklı uygulamaları, mitinglerde dile gelen taleplerle aynı yerde buluşturulacaktı. Katılımcı bütçeler, hesap verebilir ihale süreçleri, kamusal denetimi güçlendiren mekanizmalar ve ifade özgürlüğünü genişleten adımlar bu köprünün taşları olacaktı. Böylece meydanlarda kurulan moral üstünlüğün kurumsal karşılığı üretilecekti.

Siyasal sonuç netti. 19 Mart’ı izleyen ilk ayda sönümlenme hedeflenmişti. Bu hedef boşa çıkmıştı. Karşı tarafa dayatılan sessizlik, sahada bir karşı ritme dönüşmüştü. CHP bu karşı ritmi koruduğu sürece zorun kurduğu geçici denge çözülmüş, demokratik siyasetin alanı tekrar genişlemişti.

Bu nedenle süreci yalnızca bir direniş öyküsü olarak değil, aynı zamanda kurucu bir imkânın açılması olarak okumak gerekiyor. Nefes kesilmemişti. Tam tersine, nefes alınmış ve derinleştirilmişti.

 

Önceki
Bir İddianamenin Anatomisi: Hukuk mu, Siyaset mi?
Sonraki
İktidarın Hegemonik Aparatları: Utangaç Yandaşlar