Kılıçdaroğlu’nun Geri Dönüş Taktiği: CHP’yi Birinci Parti Yapanları Siyaset Dışı Bırakmak

Kılıçdaroğlu’nun Geri Dönüş Taktiği: CHP’yi Birinci Parti Yapanları Siyaset Dışı Bırakmak

26.06.2025 11:02

Türkiye’de siyaset, bazen hukuki terimlerin bile siyasi argümanlara dönüştüğü ilginç bir arenadır. Son dönemde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) özelinde sıkça duyduğumuz "kayyum" tartışması da bunun en çarpıcı örneklerinden biri. Eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun dilinden düşmeyen bu kelime, aslında mevzuatta siyasi partiler için doğrudan karşılığı olmayan bir ifade. Gelin, işin aslını ve bu tartışmanın ardındaki siyasi hesapları adım adım açalım.

Kayyum Değil, Çağrı Heyeti!

Öncelikle hukuki netlik: Siyasi Partiler Kanunu'nda veya Türk Medeni Kanunu'nda partilere atanan bir "kayyum" mekanizması yok. Peki ne var? Mahkemeler, dernek veya vakıf gibi tüzel kişiliklerin içinden çıkılmaz durumlara sürüklenmesi, seçim süreçlerinde aksaklıklar yaşanması hallerinde devreye giriyor. Amaç, o yapıyı toparlamak, işleyişini düzeltmek. İşte bu durumda görevlendirilen yapıya çağrı heyeti diyoruz.

Bu heyet, dışarıdan, belediyelere ya da şirketlere atanan kayyumlar gibi değildir. Partinin kendi içinden, yani partili isimlerden oluşur. 2010'daki Saadet Partisi ve MHP'nin olaylı kurultay süreçleri bunun en net örnekleridir. Çağrı heyeti atanmış, partinin kendi iç dinamikleriyle sorunu çözmesine imkân tanınmıştı. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu'nun "kayyum" tabirini kullanması, hukuki bir tanımlamadan çok, siyasi bir hafıza üretme ve "antidemokratik müdahale" algısı yaratma çabası olarak okunmalı.

Kılıçdaroğlu ve İktidar Neden Bu Terimi Sevdi?

İşin sırrı tam da burada başlıyor. Kılıçdaroğlu'nun neden çağrı heyeti yerine "kayyum" dediği ve bu senaryonun hem kendisinin hem de iktidarın işine neden geldiği meselesi.

Çağrı heyeti göreve geldiğinde, partiyi 45 gün içinde olağanüstü kurultaya götürmek zorunda. Mevcut siyasi atmosferde, yapılacak bir kurultaydan Özgür Özel'in çok daha güçlü çıkacağı herkesin bildiği bir gerçek. Kılıçdaroğlu, işte bu riski almak istemediği için son olağanüstü kurultayda aday olmamış, bildiği bir yenilgiden uzak durmuştu. Demek ki "çağrı heyeti" senaryosu, kendisi için bir çıkış yolu değil, aksine mevcut konumunu kaybetme riskini barındıran bir durumdu.

Asıl Hedef: Mutlak Butlan ile Geri Dönüş

Peki, Kılıçdaroğlu'nun asıl hedefi neydi? Mutlak butlan kararı!

Mutlak butlan, hukuken bir işlemin hiç yapılmamış sayılması, geçersiz olması demektir. Eğer CHP kurultayı için mutlak butlan kararı verilirse, parti 3 Kasım 2023'teki kurultaydan bir gün öncesine, yani eski duruma dönüyor. Bu ne anlama geliyor? Son iki yıla yakın sürede alınan tüm kararlar, yapılan tüzük değişiklikleri, belirlenen belediye başkan adayları... Her şey geçersiz sayılıyor! Hatta, Ekrem İmamoğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olduğu ön seçim kararı bile buna dahil edilebilir. Yani, koskoca bir siyasi dönem, mahkeme kararıyla "yaşanmamış" ilan ediliyor.

Kılıçdaroğlu'nun bu butlan kararıyla gelmek istemesinin ardında çok kritik bir strateji var: Partideki birçok belediye başkanı, milletvekili, parti meclisi ve MYK üyesini disipline sevk etmek. Bu isimler, delege üzerinde ciddi etkisi olan, partiyi son yerel seçim zaferine taşıyan ekibin önemli parçaları. İhraca bile gerek yok, tedbirli olarak disipline sevk edildikleri anda bu isimler kurultayda aday olamıyor, görev alamıyor. Özgür Özel'e yakın delegeler, il ve ilçe başkanları da bu listenin ucunda. Hatırlayın, Kılıçdaroğlu 2023'teki kurultayı kazansaydı İmamoğlu'nu İstanbul'da aday yapmayacaktı; Bülent Kuşoğlu bunu defalarca ima etti.

İktidarın Hesabı: Bölünme ve Zayıflama

İşte burada iktidarın hesabı devreye giriyor. İktidar, Kılıçdaroğlu'nun mutlak butlan ile geri gelmesini sağlayarak, CHP'yi birinci parti yapan mevcut ekibin, bizzat Kılıçdaroğlu eliyle partiden tasfiye edilmesini istiyor. Bu tasfiyenin beklentisi ise oldukça net:

  • CHP'den kopuşlar ve yeni parti kurulması.
  • Muhalif oyların bölünmesiyle iktidarın elinin güçlenmesi.
  • CHP'nin iktidar olma potansiyelinin, kendi iç karışıklıkları eliyle ortadan kaldırılması.

Kayyum dedikleri meselenin özü budur. Bir tarafta hukuki bir boşluktan siyasi çıkar devşirmeye çalışan eski bir genel başkan, diğer tarafta ise muhalefeti bölmek için bunu fırsata çevirmeye çalışan iktidar.

 

Önceki
Babamın ayakkabısını da sorgulayacak mısınız?
Sonraki