İsrail-İran gerilimi ve AKP'nin rıza üretimi

İsrail-İran gerilimi ve AKP'nin rıza üretimi

18.06.2025 10:25

Modern toplumlarda siyasi iktidarın kalıcılığı, sadece zora dayalı baskı aygıtlarıyla değil, toplumsal rızanın etkin biçimde üretilmesiyle sağlanır. Bu durum, Antonio Gramsci'nin "hegemonya" kavramının temelini oluşturur. Toplumun geneli tarafından doğal ve meşru kabul edilen iktidar yapıları, esasen belli bir fikir düzeninin ve düzenin bilinçli olarak yeniden üretilmesinin sonucudur. Bu bağlamda "toplu rıza üretimi" kavramı, modern siyasetin en etkili ama bir o kadar da gizli kalan yöntemlerinden biridir.

Kavramsal Çerçeve: Rıza, Hegemonya ve Algı

Gramsci'ye göre hegemonya, salt zor kullanımıyla değil, bireylerin yaşamlarının her alanında yer eden ideolojik aygıtlar vasıtasıyla rızanın sürekli yeniden inşaa edilmesiyle sürer. Hegemonya, toplumun kendi çıkarlarına uygun olmadığı halde bir iktidar yapısını kabul etmesiyle ilgilidir. Bu kabul süreci, medya, eğitim, din, sanat gibi aygıtlar aracılığıyla olağanlaştırılır ve sorgulanmaz hale gelir.

Rıza Üretiminin Mekanizmaları

a. Medya ve Algı Yönetimi

Günümüzde medya, yalnızca bilgi aktarımı sağlayan bir aygıt değil; aynı zamanda toplumsal algıları şekillendiren ve siyasi pozisyonları meşrulaştıran bir ideolojik aracıdır. Yönetsel iktidarlar, medya üzerinden çoğaltılan anlatılarla bir gerçeklik inşa eder. Bu gerçeklik, çoğu zaman halkın yaşamsal deneyimleriyle çelişse bile, tekrar ve yaygınlıkla meşrulaştırılabilir.

b. Eğitim ve Kültürel Yeniden Üretim
Okullar, müfredatlar ve akademik kurumlar sadece bilgi aktarımı değil, aynı zamanda egemen ideolojinin taşıyıcılarıdır. Bireyler daha çocuk yaşlardan itibaren belli bir düzenin "doğru" olduğuna ikna edilir. Bu ikna süreci, bireylerin siyasete karşı "doğal" bir mesafe almasına yol açar.

c. Sivil Toplumun Denetimi ve Dönüşümü

Bağımsız sivil toplum kuruluşlarının baskı altına alınması veya iktidar yanlısı yapılara dönüştürülmesi, muhalif enerjinin söndürülmesini sağlar. Kamuoyunun sesi olması gereken yapılar, rıza üretiminin bir aracı haline getirilir.

Muhalefet İçin Riskler ve Tuzaklar

Toplu rıza mekanizmaları etkinleştiği ölçüde muhalefetin hareket alanı daralır. Alternatif söylemler ya "marjinal", "radikal" ya da "tehlikeli" olarak etiketlenir. Gerçeklik algısı, iktidarın inşa ettiği dünyaya indirgenir. Bu da muhalefetin topluma ulaşmasını zorlaştırır.

İçeride Neler Oluyor

Bu bağlamda, AKP iktidarının "etrafımız ateş çemberi", "iç cepheyi tahkim etmeliyiz" ve "tehlikedeyiz" gibi söylemleri, toplumu bir dış tehlike algısıyla seferberliğe davet eden bir stratejidir. Bu tür kriz söylemleri, eleştiriyi ve muhalefeti "milli birlik" gerekçesiyle etkisizleştirirken, mevcut iktidarın sürekliliği için meşru bir gerekçe sunar.

İran ve İsrail arasındaki gerilim veya sınır ötesi operasyonlar gibi dış politika gelişmeleri, bu iç politik stratejiye entegre edilir. Toplumun dış tehlikeye odaklanması sağlanarak, içerideki sorunların (ekonomik kriz, yolsuzluk, yerel yönetimlere yönelik baskılar) örtbas edilmesi kolaylaştırılır. Aynı anda, özellikle CHP'li belediyelere yönelik operasyonlar ya da kayyum uygulamaları gibi gelişmeler, ya görünmez kılınmakta ya da "devletin bekası için zorunlu adımlar" şeklinde meşrulaştırılmaktadır.

Kılıçdaroğlu'nun geri dönüşünü amaçlayan hamle, bir yandan geçmişin güvenli ve tanıdık liderliğini yeniden parlatma gayreti iken, diğer yandan partideki mevcut yönelimleri baskılama potansiyeli taşımaktadır. Bu bağlamda, kurultay girişimi yalnızca CHP içi bir iktidar mücadelesi değil; aynı zamanda muhalif kampta yeni bir rıza mimarisi oluşturma ya da mevcut olanı tahkim etme çabası olarak değerlendirilmelidir. Bu girişim, toplumsal muhalefetin değişim beklentilerini bastırmak amacıyla, geçmişin siyasi güvenlik çerçevesine yeniden sığınmak anlamına da gelebilir.

Muhalefet Ne Yapabilir?

Muhalefetin, toplu rıza üretim mekanizmaları karşısında etkili bir strateji oluşturması için yalnızca politik söylem üretmekle kalmayıp, alternatif bir toplumsal tahayyül inşa etmesi gerekiyor.

Sadece iktidarı eleştiren değil, daha adil, şeffaf ve demokratik bir yönetim modelini net biçimde ortaya koyan bir dil kullanılmalıdır. CHP’li belediyelerin somut hizmet başarıları, yerel demokrasi örnekleri olarak kamuoyuna düzenli biçimde sunulmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Başarı öyküleri, medya ambargosuna rağmen yaratıcı yollarla duyurulmalıdır. İktidarın sürekli kriz üreten diline karşılık, barış, toplumsal huzur ve refah üzerine kurulu bir gelecek tasavvuru geliştirilmelidir. Bağımsız STK’lar, akademisyenler ve meslek odaları ile iş birlikleri kurulmalı; bu yapıların maruz kaldığı baskılara karşı kamuoyu oluşturulmalıdır. Özellikle İmamoğlu örneğinde olduğu gibi yargının siyasallaşmasına karşı, hukuk devleti ilkesi ekseninde toplumsal duyarlılık artırılmalı ve hukuki mücadele kararlılıkla yürütülmelidir. Genç kuşaklara ve dijital mecralara hitap eden, esnek ama ilkeli bir iletişim stratejisi geliştirilmelidir. Algı yönetimi karşısında gerçek veriler, görsel anlatılar ve yaratıcı kampanyalarla kamuoyuna sunulmalıdır.

Önceki
İktidarın çaresizliği: Demirtaş'tan kaldı, sıra İmamoğlu'nda
Sonraki
Kılıçdaroğlu’nun Geri Dönüş Taktiği: CHP’yi Birinci Parti Yapanları Siyaset Dışı Bırakmak