İktidarın çaresizliği: Demirtaş'tan kaldı, sıra İmamoğlu'nda
16.06.2025 21:28
Türkiye yakın siyasi tarihinde bazı isimler vardır ki, onları unutturmak için devletin bütün propaganda aygıtları seferber edilse dahi, toplumun hafızasında kalmaya devam ederler. Selahattin Demirtaş bu isimlerin başında gelir. Ekrem İmamoğlu da bu mirasa ortak oluyor. Her ikisi de farklı siyasi geleneklerden gelseler de ortak bir kader çizgisinde buluşuyorlar: Halk desteğiyle yükselip iktidarın hedef tahtasına oturmak ve tüm baskılara rağmen halkın gönlünden silinmemek.
Selahattin Demirtaş: Kürt Siyasetinin Yükselen Sesi
2014 yılında Selahattin Demirtaş, HDP'nin cumhurbaşkanı adayı olarak Türkiye siyasetine damga vurdu. O seçimde aldığı oy oranı sadece bir başarı değil, aynı zamanda HDP’nin 2015 genel seçimlerine parti olarak girmesinin de önünü açtı. Bu cesur karar, Türkiye siyasi tarihinde bir kırılma noktasıydı. HDP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde yüzde 13 oy alarak barajı geçti ve AK Parti’nin tek başına iktidarı sonlandı. Türkiye, belki de ilk kez Kürt siyasi hareketinin merkez siyasette bu denli etkili olduğunu gördü.
Ancak bu başarının hemen ardından gelen süreç, Demirtaş ve HDP için ağır bedellerin habercisi oldu. 2016 yılında, Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’nin de desteği ile dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla birlikte birçok HDP'li vekil gibi Selahattin Demirtaş da tutuklandı. O günden beri cezaevinde. Kendisine yönelik yürütülen medya kampanyası, onu itibarsızlaştırmak için hiçbir etik sınır tanımadı. “Terörist”, “katil” gibi suçlamalar ekranlarda, manşetlerde dolaştı. Kürt kimliği üzerinden yapılan sistematik hedef göstermeler, toplumun belirli kesimlerinde karşılık buldu. Ancak bu yoğun karalama kampanyasına rağmen, Demirtaş'ın halktaki karşılığı silinmedi.
Kamuoyunda bir sembole dönüşen Demirtaş, cezaevinde kaleme aldığı yazılar, öyküler ve kitaplarla sadece siyasetçi kimliğiyle değil, entelektüel bir figür olarak da kendini var etmeyi başardı. Tıpkı Ahmed Arif’in “kitap ile düş ile dayandık” dizesinde olduğu gibi, edebiyat ve umutla direndi. CHP seçmeni içinde ona yönelik oluşan sempati, Türk siyasetinde çok nadir görülen bir dayanışmanın göstergesi oldu.
Ekrem İmamoğlu: Değişimin Taşıyıcısı
Bugün benzer bir süreç Ekrem İmamoğlu özelinde yaşanıyor. 2019’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini iki kez üst üste kazanarak büyük bir halk desteği elde eden İmamoğlu, yalnızca bir belediye başkanı değil, aynı zamanda siyasi iklimi değiştirme potansiyeline sahip bir aktör haline geldi. 2024 yerel seçimlerinde İstanbul’u üçüncü kez kazanması, onun bu gücünü pekiştirdi.
CHP’nin mevcut lideri Özgür Özel ile kurduğu ilişki, klasik parti içi çıkar dengelerinden çok, bir "yoldaşlık hukuku"na dayalı. Bu anlayış, sosyalist gelenekten gelen siyasetçilerde sıkça gördüğümüz türden bir dayanışmayı andırıyor. Ne Özel, İmamoğlu’nu gölgede bırakmaya çalıştı ne de İmamoğlu, Özel’in liderliğine zarar verecek bir tutum takındı. Bu uyum, CHP'nin yeniden birinci parti haline gelmesinde önemli bir rol oynadı.
Ancak tüm bu başarıya rağmen, İmamoğlu da yargı sopasıyla sindirilmeye çalışıldı. Hakkında açılan davalar, verilen cezalar ve siyasi yasak girişimleri ve nihayetinde tutuklama kararları onun da Demirtaş gibi sistematik bir şekilde siyaset dışına itilmeye çalışıldığını gösterdi. Bu yönüyle İmamoğlu’nun karşı karşıya kaldığı baskı, sadece kişisel bir hedef alma değil; halkın demokratik iradesine müdahale girişimi olduğunu herkes gördü.
Unutturulamayanlar: Hafızaya Kazınan Direniş
İktidar cephesi, Selahattin Demirtaş’ı unutturamadı. Onu bir kenara itmek için uygulanan baskılar, sadece etkisini büyüttü. Bugün Demirtaş, cezaevinde olmasına rağmen kamuoyundaki etkisini sürdürüyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden yerel seçimlere kadar, onun siyasi duruşu ve çağrıları, özellikle Kürt seçmen ve demokratik kamuoyunda karşılık bulmaya devam ediyor.
Şimdi aynı sınav Ekrem İmamoğlu üzerinden tekrar ediliyor. Ancak görünen o ki bu sınavdan başarıyla çıkmak da mümkün olmayacak. Çünkü halkın sahiplendiği, umut bağladığı siyasetçileri yok saymak ya da susturmak, artık eski yöntemlerle mümkün değil. Tersine, bu baskılar onları daha da görünür kılıyor.
Türkiye, demokratikleşme mücadelesinde sıkça baskılarla test edilen bir ülke. Ancak tarih gösteriyor ki, unutturulmak istenenler değil, direnenler hatırlanıyor. Ve bu hatırlanış, sadece bir nostalji değil; geleceğe dair umudun da taşıyıcısı oluyor.