Bir özür ve niyet beyanı

Bir özür ve niyet beyanı

14.09.2025 00:06

Zaman zaman kendi içimize dönüp, geçmişte söylediklerimizi, yaptığımız eleştirileri, savunduğumuz tezleri gözden geçirmek gerekir. Çünkü hayat yalnızca bugünün kavgalarıyla değil, yarının umutlarıyla da kurulur.

Ben de bugün, kendi yolculuğuma dönüp bakıyorum. Bir zamanlar haklı gerekçelerle yaptıklarımın eksik yanlarını görüyorum. Bugün bütün kalbimle arkasında durduğum iki ismi, iki yol arkadaşını, iki lideri –Özgür Özel’i ve Ekrem İmamoğlu’nu– daha yüksek sesle sahiplenme ihtiyacı hissediyorum.

Bu yalnızca bir siyasal tercih değil. Bu, bir vicdan muhasebesidir.

Geçmişe dönüp baktığımda, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına duyduğum inancı ve o süreçte kurduğum cümleleri hatırlıyorum. Evet, o günlerde bütün samimiyetimle bunun arkasında durdum. Çünkü umudum, o sakin kararlılıkta ülke adına bir çıkış yolu bulmaktı.

Ama hayat, siyaset ve zaman; bize gerçekleri gösterdi. Sandık gecesiyle birlikte hayal kırıklığı yaşadık. Ve ben de bugün, o günkü inancımın eksik yanlarını kabul ediyorum. Bu, yanlış bir niyetin değil, eksik bir kavrayışın sonucuydu.

Kılıçdaroğlu’na karşı bir kırgınlık değil bu satırlar. Tam tersine, emeklerime duyduğum saygının altını çizerek söylüyorum: Bugün özür borçlu olduğum şey, adaylığına gösterdiğim koşulsuz desteğin sonuçlarını yeterince sorgulamadan sahiplenmiş olmamdır.

Özür diliyorum.

Ve işte tam da bu muhasebe, bugün Özgür Özel’in gözyaşlarına ve Ekrem İmamoğlu’nun umuduna daha sıkı sarılmamı sağlıyor. Çünkü geçmişteki hatadan ders çıkarmak, geleceğe doğru yürüyüşün en güçlü adımı olacak.

Ferdi Zeyrek’in sağlık süreci ve ardından gelen cenazede, Özgür Özel’in gözyaşları hepimizin hafızasına kazındı. O sahne, sıradan bir taziye konuşması değildi. Orada yalnızca bir partiliyi değil, bir dostu, bir kardeşi uğurlayan bir liderin kalbi vardı. Mikrofonun başında sesi titreyen, gözleri dolan bir Genel Başkan…

Siyasetin demir maskeler ardında oynandığı, duyguların saklanıp nefretin teşvik edildiği bir ülkede, gözyaşını saklamayan bir lider, aslında en güçlü liderdir. Çünkü güç, öfkeyle değil, merhametle; yıkmakla değil, onarmakla ölçülür.

Özel’in bu insani tavrı, sadece siyaseten değil, ahlaken de bir duruştur. Hepimize, ama en çok da siyasetle uğraşanlara ders olacak bir duruş.

Geçmişte Özgür Özel’e yönelttiğim eleştiriler vardı. Kimi noktalarda haklıydım belki, ama bugün dönüp baktığımda görüyorum ki ben eksik anlamışım.

Asıl hikâye, şimdi yazılıyor. Gözyaşlarıyla, vefa duygusuyla, kardeşlik hukukuyla…

Özel, yalnızca bir taktik siyasetçi değil. O, kelimelerin iyileştirici gücüne inanan, kavgadan çok onarım arayan bir lider. Onu bugün desteklemek, yalnızca CHP’nin değil, toplumun geleceğine sahip çıkmaktır.

Özel’i çok kızdırdığım zamanlar oldu. Beni eleştirdiği, hatta kırdığım zamanlar yaşadık. Fakat birkaç gün sonra şunu gördüm, Özel’in iki türlü kızgınlığı vardı. İlki, gerçekten de kimsenin muhatabı olmak istemeyeceği cinsten bir kızgınlıktı. Zaten partilisine, ailesine ve arkadaşlarına bu kızgınlığı duyacak biri değildi. Özel’in bu kızgınlığı daima ihanete, kaypaklığa ve kötülüğe duymuştu. İkincisi ise kendisinin anlaşılmamasına, en çok da temiz niyetinin ardında kötülük aranmasına olan kızgınlıktı. Bu kızgınlığın muhatabına eleştirisini yaptıktan sonra anlaşılıp anlaşılmadığını izlerdi. Özel’in bu kızgınlığı biraz da sevginin işaretiydi.

En büyük parantezi de Ekrem İmamoğlu’na açmak gerekir. Çünkü onun yürüyüşü sadece bir belediye başkanının mücadelesi değil; siyasetin insani boyutunu önceleyen bir ahlakın, bir vicdanın yürüyüşüdür.

Özel’in İmamoğlu’na sahip çıkışı, basit bir parti içi dayanışma değil; siyasetin üstünde bir kardeşliktir. Rakiplikten değil, sorumluluktan doğan bir yan yanalıktır.

İmamoğlu, İstanbul’da verdiği her mücadeleyle yalnızca bir kenti değil, bütün bir ülkenin umudunu taşımaktadır. Onun arkasında durmak, siyasal bir taktik değil; Türkiye’nin yarınını savunmaktır.

Bugün geldiğimiz noktada, “insan” kalmayı başarabilen liderlere ihtiyacımız var. Ve bu ülkenin şansı, aynı anda hem Özgür Özel gibi kelimeleriyle onaran hem de Ekrem İmamoğlu gibi umudu taşıyan iki büyük lideri var edebilmesidir.

Onların yanında durmak, yalnızca bir parti aidiyeti değil; demokrasinin, vicdanın ve umudun yanında durmaktır. Benim için bu artık tartışmaya kapalı bir niyet beyanıdır.

Başımıza ne gelirse beraber olsun. 

Mutluluk da hüzün de...

Ama önce mücadelede ortağız; nereden ne gelirse gelsin:

İhanet de dahil!

Önceki
İktidarın Hegemonik Aparatları: Utangaç Yandaşlar
Sonraki
Erdoğan’ın iletişim aklı muhalefeti sahneye taşıdı