Özgür Özel’in "Meşruiyet” Okuması: Büyük Tartışma Başlıyor!

Özgür Özel’in "Meşruiyet” Okuması: Büyük Tartışma Başlıyor!

26.09.2025 14:38

 

Dün Washington'da Erdoğan–Trump buluşması vardı; bugün ise Silivri’de, Ekrem İmamoğlu davası çıkışında CHP Genel Başkanı Özgür Özel kameraların karşısına geçti. Özel, görüşmeyi “sekiz taviz verip meşruiyet alma” başlığıyla sert biçimde eleştirirken “meşruiyet milletten alınır” vurgusunu öne çıkardı ve bu çerçeveyi Habermas’ın literatüründeki meşruiyet/meşruiyet krizi kavramlarıyla okudu.

 

Bir iktidarın başına gelebilecek en kötü şeydir meşruiyetinin tartışmaya açılması. Meşruiyet dediğimiz şey, toplumdaki “Bu iktidar yönetebilir” söylem ve algısının, yani rızanın temelidir. Çünkü asgari demokraside bu bir haktır ve bu hakkı meşruiyetin dağıtımındaki yegane yetki sahibi halk yapar. Bir iktidardan meşruiyeti çekip çıkardığınız an elindeki güç çıplak kalır. Yani rıza, zorla rıza üretimine döner. Bunun adı baskıdır ve baskı sürekli kriz üreten bir yapıya sahiptir. Krizler asla bitmez, bitmeyen krizler yeni baskıları getirir ve meşruiyet artık düşünülmez bir hal alır. Ama doğru ve etkili bir yöntem bu açıdan çok gereklidir.

 

Özel Neden Habermas’a Atıf Yaptı?

 

Habermas’a göre siyasi iktidar, yalnızca hukuki yetkilerle değil yurttaşların rasyonel rızasıyla ayakta kalır; bu rıza içeride üretilemediğinde “meşruiyet krizi” doğar ve iktidar, boşluğu ideoloji, semboller ya da dış onay ile kapatmaya yönelir.

Özel’in Silivri’de kurduğu cümlelerin istikameti tam olarak buraya çıkıyor: İktidarın içeride sandık, hukuk ve kamusal tartışma kanallarından rıza devşiremediği; bunun yerine dışarıda sembolik onay aradığı. Bu yüzden “meşruiyet, büyükelçilik kapısından değil milletten alınır” diyor. Özel’in sahadaki somutlaması da net: “Sekiz taviz vermiş meşruiyet almış. Meşruiyet milletten alınır. Trump sizi üç ayda bir çağırır sağmaya.”

 

“Dış Meşruiyet” Tartışmasının Fitilini Ateşleyen Söz: “Legitimacy”

 

Ankara’daki ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın, New York’ta Concordia etkinliği sırasında dile getirdiği “(Trump) Erdoğan’a meşruiyet verecek / meşruiyet veriyoruz, büyük değişiklikler göreceksiniz” minvalindeki ifadeleri, Özel’in argümanına malzeme sağladı ve kamuoyunda “içeride bulunamayan meşruiyetin dışarıdan devşirilmesi” tartışmasını büyüttü. (Barrack daha sonra sözlerini “Türkiye iç siyasetine yönelik değil, uluslararası arenada ortaklık ilişkilerinin meşruiyetine dair” diye açımlamaya çalıştı; fakat ifade zaten politik-psikolojik bir eşik oluşturmuştu.)

 

Rubio’nun Cümlesi: Protokol Psikolojisi ve Güç Dili

 

Görüşme eşiğinde ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Erdoğan’ın Fox News’teki çıkışına verdiği sert yanıt, bu psikolojiyi iyice görünür kıldı. Rubio’nun kelimesi kelimesine şu sözleri manşet oldu:

“Sonuçta, bu işin parçası olmak için yalvaran liderler var. Arayıp ‘Başkanın elini beş dakika sıkmamıza izin verir misiniz?’ diyorlar.”

Aynı açıklamanın devamı aynı hattı pekiştiriyordu: “Bu insanlar istediklerini söyleyebilir. Ama günün sonunda bir şeyin halledilmesini istediklerinde Beyaz Saray’a geliyorlar.” Bu söylem, “dış onay–iç meşruiyet” gerilimini bir güç gösterisine tercüme ediyor.

Bu polemiğin arka planında Erdoğan’ın Fox News’te “Trump Rusya–Ukrayna ve Gazze savaşlarını bitireceğini söylemişti… Bitti mi?” çıkışı vardı; kanal çevirinin doğruluğunu savunurken, Ankara’daki resmî kanat içerik için “düzeltme” geçti. Söz düellosu Washington’daki buluşmanın tansiyonunu ve sembolik boyutunu artırdı.

 

Habermas Bu Tabloyu Nasıl Okur?

 

Habermas’ın çerçevesi bu tür anlarda iki soruya yöneltir:

  1. Rıza nerede üretiliyor? Sandık, hukuk ve özgür kamusal tartışma kanallarında mı; yoksa diplomatik vitrin ve güç sembolleri üzerinden mi?

  2. Çatışma çözümü nerede aranıyor? İçeride kapsayıcı siyasal süreçlerle mi; dışarıda “fotoğraf ve övgü”yle mi?

Eğer rıza içeri yerine dışarıdan onayla telafi ediliyorsa, bu meşruiyet krizinin semptomudur.

Özel’in Habermas referansı da tam buraya dokunacak cinster: “Meşruiyetin kaynağı halktır; partner devletlerin övgüsü, hele ki ‘verilen meşruiyet’ söylemi, iç siyasal meşruiyetin yerine geçemez.”

 

Özel Nereye Varmak İstiyor?

 

Görünen o ki Özel’in Silivri’deki çıkışı iki katmanlı:

  1. Politik muhasebe: Gümrük vergileri, enerji ve havacılık dosyaları, nükleer iş birliği ve az bulunur madenler gibi başlıklarda taviz verildiğini; karşılığında meşruiyet dışında somut bir kazanım görülmediğini söylüyor. Bu, Washington’daki “Gazze çözüm” ve “Hedef 100 milyar dolar ticaret” vurgularının iç politikadaki karşılığına itiraz anlamına geliyor.

  2. Kuramsal teşhis: Dışarıdan alınan övgü ve protokol jestlerinin, içeride hukuk ve temsil üzerinden üretilemeyen rızanın ikamesi hâline geldiğini; bunun da iktidarı kısa vadede ayakta tutsa bile orta–uzun vadede daha büyük bir kırılganlığa ittiğini savunuyor.

Özel bu bağlamlar üzerinden iktidar açısından büyük bir meşruiyet tartışması başlatacaklarını ilan ediyor.

 

Son Söz Niyetine

 

İktidarın meşruiyet arayışı iki yoldan gider. Biri halkla, kamuyla, özgür tartışmayla, hakikaten rıza üreterek. Öteki ise sembollerle oynayarak, dışarıdan onay toplayarak, ideolojiyi dayatarak. Birincisi toplumun nefesini açar, ikincisi boğazına çöker. Biri dayanıklıdır, diğeri kırılgandır. Özel’in atıf yaptığı Habermas’ın “meşruiyet krizi” dediği şey tam da bu işte. Ekonomi kötüye gidince, adalet dağıtmayınca, hukukun üstünlüğü rafa kalkınca iktidar artık kendini “halktan” değil, “başka yerlerden” meşrulaştırmaya başlar. Kimi zaman güvenlik söylemiyle, kimi zaman dış düşman hikâyeleriyle, kimi zaman yabancı başkentlerde alkış arayarak… Ama bu çaba, içerideki meşruiyet açığını kapatmaz. Aksine, toplumu daha çok böler, devleti daha çok kırılgan hale getirir.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin elinde, bu açıdan çeşitli seçenekler bulunuyor. Yani farklı senaryolara uyum sağlama, yeni stratejiler geliştirme ve değişime açık olma şansı var. Bu esneklik, onları daha dayanıklı kılıyor, çünkü farklı olasılıkları göz önünde bulundurarak strateji belirleme şansına sahipler. Buna karşılık, iktidar değişime direnmenin tek yolunu katı kalmakta buluyor. Yani var olan baskıyı ve katı tutumu sürdürmek zorunda. İktidarın katı tutumu dediğimiz şey, daha fazla devlet aygıtını kullanarak korku, endişe ve umutsuzluk havası yaratmaya dayanıyor. İktidar, sert ve katı duruşuyla tek bir olasılığa saplanmış durumda. Yani statükoyu korumak ve değişime direnmek. Bu durum iktidarın kendisini kırılgan hale getiriyor, çünkü tek bir olasılığa bu kadar saplanıp kaldığınızda, o olasılığın dışına çıkıldığı anda büyük bir kırılganlık yaşarsınız. Aslında iktidar da bunu çok iyi biliyor. Yani o katı tutumun arkasında, bu katılığın sürdürülemez olduğunun, başka olasılıkların da var olduğunun farkındalar. Ve o olasılıkları göz ardı etmek, bir noktada onların aleyhine işleyecek.

 

Kuantum ve Gramsci: CHP'deki Değişim ve İktidarın Direnci

 

CHP'nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da geçtiğimiz günlerde bir makale yayımlayarak Gramsci’ye atıfla dünyanın değiştiğini ve iç cephenin tahkim edilmesinin önemine değinmişti. Özel'in bu çıkışının bir anlamda bunun kategorik reddi olduğunu da göz ardı etmemek gerekiyor.

Toplumsal değişim üzerine yapılan siyaset bilimi araştırmaları, her düzenin kendi kendini sürdürme refleksine sahip olduğunu gösterir. Antonio Gramsci’nin kavramsallaştırdığı “hegemonya” tam da bu noktada önemlidir: egemen sınıf ya da iktidar, kendi çıkarlarını “doğal” ve “kaçınılmaz” bir gerçeklik gibi sunar. Bu hegemonik söylem, değişimi yönetilenlerin lehine değil, yönetenlerin iktidarını koruyacak biçimde şekillendirmeyi amaçlar.

Gerçek değişim, bu maskeyi indirmekten, iktidarın hegemonik dilini ifşa etmekten ve Gramsci’nin deyimiyle “iyimser iradeyi” örgütlemekten geçiyor. Çünkü değişim doğaldır; asıl sorun, bu değişimin kimlerin yararına şekilleneceğidir.

Özel'in Habermas atfı bir yönüyle de Gramsci atıflı makaledeki "eski dünya ölüyor, yenisi doğmakta zorlanıyor" sözünün devamında gizli:

"Bu arada canavarlar beliriyor."

Bugün görüyoruz ki Özel'in bakış açısında, iktidarın zor ve rıza aygıtlarıyla toplumsal değişim talebini bastırma girişimlerinin değişimin doğasını ortadan kaldırmayacağına karar verilmiş.

Önceki
Bir özür ve niyet beyanı
Sonraki
Erdoğan’ın iletişim aklı muhalefeti sahneye taşıdı